Kitap tanıtımlarında mümkün olduğunca yoruma girmemeye çalışılmıştır. Kitabın kendi kendini tanıtması için alıntılar kullanılmıştır.

 

Bu kitabın yazarı, aslında bir başarı öyküsü olarak incelenmeye hak kazansada, O, kitabında hiç te iç açıcı şeyler anlatmamaktadır.

 

 

“Aylardan Şubat, yıllardan 2001...Sanayici bir tanıdık, ”Aramıza hoşgeldin. Bu benim krizim değil” dedi. “Nasıl olur, hepimiz aynı gemideyiz” dedim. “Yok ben zaten uzun zamandır o gemideydim. Sizin biletinizi yeni kestiler” diye ısrar etti.

Doğru muydu söyledikleri... Galiba. Uzun zamandır yan sanayi kan ağlıyordu, feryatlarını duymuyorduk.. İthalat ihracat yapılamaz olmuştu, onlara kulaklarımızı tıkamıştık. Malını satamıyor, yeni mal alamıyordu, görmezden geliyorduk. İşçisini zaten işten çıkarmıştı. Onun için işçi çıkartma modasına kapılmadı. Zaten uzun zamandır kemer sıkıyordu. Panikle safrasını atmaya kalkmadı. Kriz yönetimini geçmiş, krizde yönetimi denemeye çalışıyordu. Uzun lafın kısası yüzünde acı, hareketlerinde tuhaf bir rahatlık vardı. Göz pınarları ağlamaktan kurumuş birine benziyordu.”

 

“Türkiye bir takım kısır çekişmelerle zaman kaybediyor. Kimse “Aman Türkler sorunlarını çözsün, sonra kaldığımız yerden ilerlemeye devam ederiz” demiyor”

 

“Onbeş yıllık çalışma hayatı olan, çalıştığı işyerlerinden hiç birinden kırgınlıkla ayrılmamış, bir süredir iş arayan biriyim. İş ararken karşılaştığım ve bana göre sorumsuzluk örneği olan bazı olayların azalması için ilgililere seslenmenizi rica ederim. İlanlardaki faks ve elektronik posta adreslerine istedikleri gibi özgeçmişimi gönderiyorum. Bir kısmı hiç geri dönmüyor, görüşmeye çağıranlar bile olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermeye tenezzül etmiyor.

İşverenlerin “müşteri mutluluğu”yla birlikte bu konuyu da önemsemeleri gerekmez mi?"

 

“Yakında yetkilerine sahip çıkamayan; personel şefliğine razı olan insan kaynakları yöneticileri çalışanlara sahip çıkmayı öğrenecek. Aksi halde yeni düzen onları yok edecek.”

 

“Görülmesini istediğim nokta şu; işten çıkarılan her bir çalışan, kayıp bir müşteri anlamına geliyor. Neden görmüyorsunuz?

İşten çıkarılan her bir kişi, harcamayı kısan ve kesen bir kişiye eşit. Neden duymuyorsunuz?

İşten çıkarılan her bir kişi, çocuğunu okuldan almak zorunda kalacak bir veliye eş değer. Neden anlamıyorsunuz?

İşten çıkarılan her kişi, sanayideki çarkı durduracak bir taş anlamına geliyor”

 

“Ege Cansen 20 yıl önce yaşadığı bir olayı aktardı. “Krize girmiştik. İşçilerin maaşını veremeyecektik. Ücretlerinizi %20 azaltmamızı mı, yoksa çalışanların %20’sini işten çıkartmamızı mı tercih edersiniz diye sorduk. Yanıt %20 maaşlarımızdan kesin oldu. Durum düzelir düzelmez eskiye döndük.”

 

“AT&T firması 1986’da yönetim kadrolarını daralttı. İşten çıkarma operasyonunun sonucu yüksek tansiyon ve uyku bozuklukları gibi hastalıklardı...Geride kalan toplam 250 yönetici üzerinde yapılan bu araştırma , işten çıkarma operasyonlarının geride kalanlarda bıraktığı izleri inceliyordu oysa. Geride kalanların uykuları kaçıp, tansiyonları yükselmiş. Aile hayatları bozulmuş. Eşle uyumun yerini uyumsuzluk almış. Boşanmalar artmış...Geride kalan, sanıldığı gibi atılmadığı için, daha değerli olduğunu düşünmüyor. Yalnızca şanslı olduğunu biliyor...Şaşılacak şey ama geride kalanlar, yönetime karşı tavır geliştirmeye başlıyor. Hatta zarar verecek tutumlara girebiliyor. Ofis malzemelerini çalıyor, bilgisayarları zedeliyor. Bazılarının, bu duygularla işi, şirket arabalarının lastiklerini parçalamaya kadar götürdüğü saptanmış... Şirket yönetimleri, genellikle geride kalanlara “şanslı” gözüyle bakıp, onların herhangi bir gereksinimleri yokmuş gibi davranıyorlar: “Kaldılar ya, daha ne istiyorlar!..”

 

“Biliyorsunuz, kişilik testleri iş dünyasında sıkça kullanılıyor. Batıda hemen her işyerinde başvurulan bu uygulama, Türkiye’de de moda olduğu ölçüde sık kullanılıyor. Türkiye’de uygulanan kişilik testlerinin hemen hepsi yabancı kökenli. En önemli problem Türkiye şartlarına bilimsel bir şekilde adapte edilmemiş olmaları. Halen uygulamada olan kişilik testlerinden birkaçı dışında çoğunluğu yanlış ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar çıkarmaya aday. Kişilik testleri konusu aslında iş dünyasının kanayan yarası.”

 

“Kushel, yüksek performans gösteren 1200 işadamı üzerinde bir araştırma yapmış. Bunlardan yalnızca %4’ünün başarılı olduğunu görmüş...%4’ün içindeki 50 kişilik mutlu azınlık ise hem işi, hem de evi başarıyla yürütmenin yolunu bulmuş olanlar...Bu insanların başarı-mutluluk formülünün topu topu 4 altın kuralı var: Birincisi hepsinin duruma göre bir B planı var. Yani alternatifli plan yapan insanlar. Anında ondan ona geçebiliyorlar. İkinci altın kural, bu insanların hepsi gerçekçi. Üçüncü kural ise, mükemmelin değil en iyinin peşinde koşuyorlar. Anlayacağınız mükemmeli yakalamanın dayanılmaz ağırlığı içinde ezilmiyorlar. Dördüncü kural, bu insanlar hayata küçük projelerden oluşmuş bir büyük proje olarak bakıyorlar. “

 

İnsan kaynakları GE’nin efsanevi lideri Jack Welch’in eseri. Welch, insan kaynakları politikasını, müdürlerine şöyle açıklamış: “A’larla çalışın. B’leri A’ların seviyesine getirin. Aşama kaydedemeyenlerle el sıkışıp ayrılın ama mutlaka C’lerden kurtulun”

 

“Şöyle bir bakın çevrenize. Sayısız toplantı, havada uçuşan memolar, raporlar...raporlar, onaylar ve bitmeyen analizler mi görüyorsunuz? Hata yapmaktan, dolayısı ile karar vermekten korkan bir yönetici ile karşı karşıyasınız. Onun için dileyebileceğiniz en iyi dilek, bir gün karar verdiğinde, kararının mazide kalmış bir fırsat olarak tebessüm etmemesi”

 

“Tom Peters’ın en hoşuma giden yaklaşımlarından biri, şu gerçeği dile getiriyor. “Geçtiğimiz 25 yıl, teknolojide devrim yaratmak, çalışma koşullarını değiştirmek ve yönetim yapısını iyileştirmekle geçti. Gelecek 25 yıl ise insanların(çalışanların) bu süreci yakalamasıyla geçecek.”

 

“Bazı okurlar merak etmiş, ben ve benim gibilerin tuzu kuru mu diye... Bazıları da sormuyor;

"Sizi gidi sizi tuzu kurular" diyor.

Başkasını bilemem benimkisi kuru!

Ama sizin düşündüğünüz anlamda değil. Külhan külhan bana sırıtan “Tuzu kuru” deyimini “yeni”den yorumladım ben.

Para kazanmak için çok çalışmak zorundayım. Pek çokları gibi.

Geldiğim yeri korumak için sürekli araştırmalı ve kendimi yenilemeliyim.Yine pek çokları gibi.

Daha ileriye gidebilmek için yaratıcı olmalı, yeni projeler üretmeli, yeni ürünler geliştirmeliyim. Pek çokları gibi.

Ayakta kalabilmek için pek çoklarının arasından sıyrılmalıyım, aynen onların yaptığı gibi.

Onlar yapıyor, ben yapamıyorum diye sızlanamam, denemesini seven ve zorlayan herkes gibi.

Ben yapıyorum onlar nal topluyor diye gülemem, bireysel kurtuluşların çare olmadığını bilen herkes gibi.

Paranın yerine her gün biraz daha bilgi koyuyorum, onu da döndüre döndüre kurutuyorum, yarını kazanmak isteyenler gibi.

Cüzdanımı kafamın içine yerleştirdim, ben istemesem de o doluyor.

Ben özgürüm. "

 

 

Yararlanılan kaynak: Ne İş Olsa Yaparım Abi! Yaprak Özer, Hayat Yayınları, İstanbul, Haziran 2001

occonsbanner10