Hırslı olmakgüzeldir.

Hırsı insanı motive edici bir faktör olarak görmüşümdür.

 

Bunda Akrep Burcu oluşumun ne kadar etkisi var bilemiyorum ama ben hırsla ortaokul yıllarında tanıştığımı anımsıyorum.

Yaşama karşı annem hırslı , babam sakin gözükmesine karşın annemin bizleri derslerimiz konusunda hiç zorlamadığını , babamın iseöğretmen olduğundan mı yoksaarkadaşlarının da benim yaşıtım çoçukları olduğundan mıdır nedirbana aldığım notları sorup “6 veya 7 “ demişsembeğenmediğini anımsıyorum. Ama bu ortaokluda oldu. Lisede akıllanmış ve “daha açıklanmadı” demeyi öğrenmiş ve çok daha başarılı olmuştum. Yine ortaokuluda babamveli toplantısına gidip tekızkardeşim yada benim herhangi bir derstenzayıfbir notaldığımızı öğrendiğinde eve sinirli gelip, bize hesap sormaya kalktığında annem hemen karşı saldırıya geçer ve “çocukların ömrü yollarda geçiyor, ders çalışmaya zamanları kalmıyor,lojmanda oturacağız diye onlara sıkıntı çektiriyoruz.” derdi ve konu kapanırdı.

Annem benim üniversiteye gidip, işletme okumamı ve iyi bir kariyerim olmasını isterdi. Bu nedenle okulu bitirince kolayına iş beğenmedim.

Özellikle iş hayatımda son 4 yıl öncesine kadar çooook hırslı biriydim(ama dikkatinizi çekerim aşırı hırslı değil ) şimdi ise sadece hırslı biriyim sanırım. Hırsın bir insanın başarılı olması için gerekli olduğunu düşünürdüm.

Galiba yanılmışım!

Çünkü hırsın dereceleri ve onu hayata geçirmenin yolları varmış. Ben o “çooook hırslı” olduğum dönemlerde bilebu yolları başarıya ulaşmak için çooook çalışmak, iyi biri takım oyuncusu olmak, bugünden yarın için planlar yapmak vb. olarak sınırlı bir şekilde algıladıgımdan yanılmışım.

Bu yazıyı neden yazıyorum biliyormusunuz?Çok ilginçtir birinin hırsının kurbanı olup, zarar gördüğümden yada bir yakınım böyle birşey yaşadığındandeğil. Tabii ki bu tür şeyler başıma çok geldi. Ama beni yazı yazmaya teşvik eden özel hayatımdantanıdığım bir kişinin“vay be “ dedirten hırsıve “ aynı kurumda çalışmadıgımız için “ Allaha hamd eder”durumda kendimi buluşumdur.Ondaki hırsın sınırı yok. İllaki ünvan olarak o kurumdaki en tepedeki insan olmalı. Bu nedenle deburaya gelmesi içinarada kimler varsa hemen onları diskalifiye etmenin planlarını kurmaya başlıyor. Aslında akıllı bir insan ve bu amacına ulaşmak için bin türlü entrika çevirdiği de ortada. Ancak omasadaki antika vazoyukıran bir kedi yavrusu pozunda da değil. O diğer arkadaşı vazoyu kırıp kaçmış ta bu oraya o anda gelmiş sevimli bir kedi yavrusu pozlarında hedefine ulaşmaya çalışıyor. Ama görebildiğim kadarı ilebaşarılı olamıyor. Neden ? İnsanlar onun ne oldugunu anlıyor da ondan mı? Herşeyi çok zekice planladığından ancak olaydan madur olanlar farkında olabiliyor, başkaları ilk etapta pek farkına varamıyor sanırım.

Executive Excellence Dergisi 1998’deki 1. yılını kutlamalarına Danny Cox’u konuşmacı olarak davet etmişti. Cox’un yaptıgı konuşma çok canlı idi, kendi yaşamından örnekler vermişti. Ve şöyle bir anısını anlatmıştı. Satış temcilciliğinden Bölge Satış Müdürlüğüne yükseldiğinde çok başarısız olduğunu ve kendisini Satış Müdürünün çağırarak uyardığını ve bunun üzerinesorunun üzerinde düşünmeye başladığını ve kendisine bağlı çalışanlar hakkında hoş düşünceleri olmadığını onların da bunu bir şekilde hissettiğini ve sonucunda doğal olarak başarısızlık olduğunu belirtti. Sonra eline bir defter almış ve herbir çalışana sağlı sollu iki sayfa ayırmış. Sol tarafa o kişi hakkında neler düşündüğünülistelemiş. Kapasitesiz, koca göbekligibi kendinin o kişi hakkındaki görüşlerini yazmış. Sağ tarafa ise o kişideolumlu bir yön bulmaya çalışarak onu yazmış. Güzel gülüyor, yardımsever gibi. Sonra beynindeki o olumsuz düşünceleri bu olumlu düşünceler ile değiştirmeye başlamış ve bir de bakmışki satış rakamları birden artmaya başlamış. Düşüncelerimizin de bir manyetik alanı var ve o kişi hakkındaki olumsuz düşüncelerimizi biz kendimize saklasak, hareket ve sözlerimize yansıtmasak bile o kişiler bu düşünceleri beynimizden yayılan dalgalar ile gerçekten alıyorlar. İlk aşamada bilinçli olarak değil de, bir tedirginlik, bir korku duygusu olarak kendini gösteriyor. Yine beyin, kalp, dil üçgeni diye birşey duymuşsunuzdur. Burada da ağzımızdan dökülen sözcüklerin kalbimiz ve beynimizle bir bütün olmadığı sürece inandırıcı güçlerinin olmayacağı belirtilir ki bu daçok doğru.

Aşırı hırs, yani kişiyi strese sokan hırs ise ters tepki yapabilir ve başarısızlık getirebilir. İş stresinin dışında ayrıca aşırı hırslı kişlerin yarattığırekabet onların stres düzeyini daha da yükseltiyor. Arkadaşları ile aynı takımın oyuncusu olduklarını unutup, onları rakip olarak görmeye başladıklarından, herhangi bir konudadesteğe, yardıma ihtiyaçlarıolduğundadurum zorlaşıyor.

Bu aralar biliyorsunuz, meditasyon, yoga yapanlar iş dünyasında giderek yaygınlaşıyor. Neden? İş dünyasının savaşçıları zihin ve bedende biriken stresten kurtulmak için bu yöntemlere başvuruyorlar. Yalnız bu tümcem “Hırslı insanlar meditasyon yapar” şelinde algılanmasın lütfen.Görebildiğim kadarı ile geneldeaşırı hırslılar değil de çoook hırslı insanlar meditasyon ve yogayı rahatlama yöntemi olarak seçiyorlar. Geçen yıl bu zamanlar “Yaratıcı İmgeleme” kitabını okumuştum. Kitaptabazı teknikler öneriliyor ve yaratıcı imgleme ile herşeye ulaşılabileceği belirtiliyor. Dogal yasalara göre iyiliğin, pozitif olan herşeyin doğanın bir parçası olduğu, negatifin ise doğanın karşıtı oldugu belirtiliyor. Belki de bu nedenle kötü olan bir şekilde saklanamayıp, ergeç ortaya çıkıyor.

Orada şöyle bir yöntemden bahsediyor. Eger terfi almak istiyorsanız kuracağınız meditasyon cümlesi şu almalı diyor. “.....(üstünüzün adı)’ndan boşalan yere benim terfi ettirilmemi istiyorum“. Burada üstünüzdeki kişininde terfi alması sözkonusu olacak ve o ilerledikçe siz ilerliyeceksiniz deniyordu. Yani kimsenin kötülüğünü istemeden, kimseye zarar vermeden herşey yoluna girecektir şeklinde yaratıcı imgeleme anlatılmış. Sizin için iyi birşey başkası için kötü olduğu sürece evren sizin bu amacınızı gerçekleştirmeye yardım etmeyecektir deniyor. Ben bu yöntemleri kullanmadığım için işe yarayıp, yaramadığını test etmedim, onun için bu noktada birşey diyemeyeceğim ama başkalarına zarar verilmemesi gerektiğini anlattığıiçin kitap çok hoşuma gitmişti.

Hrslarımızın esiri değil, patronu olmak dileği ile...

 

Gül Seviç

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

occonsbanner17